Okumak Yalnızlıktır..

2 Ağustos 2012 Perşembe

Tehlikeli Düşünceler

Laurent Lelouch'un ilginç ama diğer yandan da eksikliklerle dolu bir tarzı var bence. Kitap, düşünceleri okuyabilen Nathan'ın çocukluğundan itibaren yaşadığı sıradışı serüvenin içine dahil ediyor okuyucuyu. Fakat Nathan'ın yaşadıkları, gerçekçilikten bir hayli uzak; bu uzaklık yazarın hayalgücüyle ve kurgu yeteneğiyle harmanlanınca, aslında epey keyifli oluyor. Yine de olay örgüsünü, takip edilmesini güçleştirecek derecede hızlı buldum ben. Ve bu denli "tarih" kokan bir kitabın, o dönemin siyasi yapılanmasıyla, toplumuyla alakalı daha çok bilgi içermesi gerektiği kanaatindeyim. Okuyucunun, zaten her şeyi bildiğini varsayarak yazmak doğru mudur? Bir romanın alt metnindeki gerçek kişileri ve olayları, okuyucu mu araştırmalıdır; yoksa bu da yazarın görevi midir? Bunlar ayrı bir tartışma konusu. Gelelim hikaye hakkında konuşmaya...

Nathan'ın gizli yeteneği, ailesi tarafından, henüz çocukken keşfedilir ve ailesi, onun psikolojik olarak hasta olduğunu, tedavi edilmesi gerektiğini düşünür. Böylece onu, Freud'un yanına yollar. Böylece ailesinden ve köyünden ayrılan Yahudi Nathan; uzun soluklu bir yolculuğun içinde bulur kendini. Freud ile görüşmelerinde, düşünceleri okuyabilmesinin kesin tedavisini bulamaz elbette. Freud ondan, çocukluğuyla, cinsel deneyimleriyle ilgili konuşmasını ister ve bu, Nathan için gereksizdir. Freud'un yanından kaçar. Berlin'de, yeteneği sayesinde sihirbazlık yaparak para kazanır. Ününün tüm Almanya'ya yayılmasının bedelini ise ağır öder. Hitler'le görüştürülür ve onun düşüncelerini okuması istenilir kendisinden. Bu esnada gerçekleri söylediği için, Hitler kendisinin kulağını keser. Yahudi olduğu anlaşılınca işkencelerden geçirilir. Nathan, buradan da kurtulur ve aşık olduğu, dilsiz bir kızla beraber, bu kez Suriye'ye kaçar. Yeteneği orada da siyasiler tarafından kullanılır. Kudüs'te Mossad ajanlığı yapar. Ve en sonunda kendini New York'da, tanımadığı insanlara kendini anlatırken bulur.

-Çocukluğumun, unutulmaktan kurtarılmış bir yığın anı olduğu şu noktada, kendi kendime sormaktayım: hiç yaşandı mı bütün bunlar? Yoksa bir çılgınlık nöbetinin ürünü müydü hepsi?
-Bir robot gibi yaşadım, hiçbir şeyden zevk almadan. Gösteri yavaş ilerliyordu. Kafam normal çalışıyordu da yüreğim bunu anlamıyordu.
-Herkesi ayrı ayrı mutlu etmem için, benim tümüyle ortadan kalkmam yerinde olurdu.
-Gözkapaklarım kapalı mı ya da gözlerimi iri iri açmış mıyım onu bile bilmiyordum. Hiçbir şeyin bilincinde değildim. Yaşıyor muydum, ölmüş müydüm? İki tarafı da idare ediyordum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder