Okumak Yalnızlıktır..

26 Mart 2012 Pazartesi

Şubat Yolcusu Üzerine

seni kim çizebilir şubat yolcusu
yalnız akşam olsun dağınık olsun
ceplerinde bozuk bir bulut uğultusu
geceleyin dörtte bir ölüm korkusu
dörtte dört sabaha karşı yağmursun
seni kim çizebilir şubat yolcusu
bütün çizgileri bozuyorsun

Attila İlhan

Özgürlüğü, kural tanımazlığı, boş vermişliği bu kadar net anlatan bir şiirle karşılaşmadım. İçinde az da olsa hep bir ölüm korkusu taşıyan, hep duygusallığına yenilmiş- hatta ağlamaklı- ve tam anlamıyla insan! En çok da özgür oluşu, kimsenin direktifleriyle adım atmayışı ve toplumun dayattığı "çizgi"lere karşı duruşuyla dikkat çekiyor, şiirde betimlenen yolcu. Yolcu diye tasvir edilmesi, aslında tek başına, tüm bu yazdıklarımı barındırıyor içinde.
Tüm özgürlük savaşçılarına gönderdim bu şiiri, gitti..

20 Mart 2012 Salı

Az ve Oğuz Atay

"Seni az tanıyorum... Az... Sen de fark ettin mi? Az, dediğin, küçücük bir kelime. Sadece A ve Z. Sadece iki harf. Ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. Sana söylemek isteyip te yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında. Biri başlangıç, diğeri son. Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. Senin ve benim gibi... Bu yüzden, belki de, az çoktan fazladır. Belki de az, hayat ve ölüm kadardır! Belki de, seni az tanıyorum, demek, seni kendimden çok biliyorum, demektir. Bilmesem de, öğrenmek için her şeyi yaparım, demektir. Belki de az, her şey demektir. Ve belki de benim sana söyleyebileceğim tek şeydir..."



Öncelikle mutlaka belirtmeliyim ki Hakan Günday'ın gerek üslubu gerek konusu gerek de yarattığı karakterlerin sağlamlığı bakımından, en iyi örülmüş kitabı Kinyas Ve Kayra. Hep başucumda durur ve bir şeyler ters gittiğinde onu açıp, önceden altını çizdiğim (altını çizmek okurken vazgeçemediğim bir şey) cümlelerde tekrar tekrar kaybolurum. Ama şimdi özellikle Az'dan bahsetmek istiyorum. Az'ı benim gözümde çekici kılan, okuyan herkesin etkilendiği ve yukarıda bir kısmını alıntıladığım son sayfalar değil- evet son sayfalardaki duygular pek sahiciydi, kabul ediyorum- Derdâ' ve Derda'nın birbirine kavuşmadan evvel yaşadığı dram da değil, bence asıl etkileyici olan Hakan Günday'ın Oğuz Atay'dan bu kadar ince, bu kadar sahici bir yolla bahsedişi. Ben Oğuz Atay'ı Tutunamayanlar ile tanıdım pek çok okur gibi ve hatta Az'da Derda'nın da tanıdığı gibi... Ve aşık oldum. O yüzden, hiç de objektif olmadığını bildiğim bir şekilde değerlendirdiğimde, okuduğum bir romanda bir karakterin Oğuz Atay'a zamanında hak ettiği değeri vermeyenleri, onu hala tanımayanları ve yazdıklarını anlamamakta, anlamadığı yetmezmiş gibi haksızca eleştirmekte diretenleri öldürüyor oluşu, beni heyecanlandırdı. Evet sırf bu heyecanı bana yaşattığı için bile, "Az'ı sevdim." diyebilirim.