Okumak Yalnızlıktır..

22 Mayıs 2012 Salı

Yeraltı Sakinleri

Jack Kerouac'ın yeraltı edebiyatına kazandırdığı, aşkın belki de en güzel hallerinin anlatıldığı, dostluğa dokunan, alkolün ve uyuşturucunun yorgunluğunda yazılmış, hüzünlü bir roman. İlk sayfada da belirtildiği gibi "asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazların, günahkarların, beyaz zencilerin, aşağı tırmananların, yola çıkmaktan çekinmeyenlerin, uçurumdan atlayanların..." dili, sesi olmayı hakkıyla başarmış bir kitap. Daha ilk sayfalardan okuyucuyu kendine bağlayan, sürükleyici, sade bir dille yazılmış. Betimlemeler- kimi zaman çok romantik olsa da- yerli yerinde, kısa ve öz. Bir solukta, heyecanla okuduğum bu hikaye hakkında yazmak ise, benim için ayrı bir keyif.

Leo (aslında yazarın kendisini ifade ediyor bu isim) başarılı romanlar üretmiş, popüler, kendini kanıtlamış bir yazar. Alkolden, uyuşturucudan, edebi sohbetlerden, bebop dinlemekten hoşlanan bir yeraltı sakini... Tüm diğer arkadaşlarıyla birlikte partilerde, barlarda, yollarda sabahlayan ve aklına estiğini, aklına estiği anda yapan, biraz da nevrotik bir kişilik. Çok sayıda kadınla birlikte olan ve hiçbirine bağlanmayan, özgür ruhlu... Bir gece arkadaşıyla yürürken, her zaman vakit geçirdiği barın önünde duran bir arabaya yaslanmış, ufak tefek, zenci bir kadın görmesiyle, tüm dünyası değişiyor. (bu noktada ufak bir eleştri: romanda pek çok karakterin ismi geçiyor ama neredeyse hiçbiri hakkında betimleme yok, bunlar belki hikayenin gidişatı için önem arz etmeyen kişiler olduğundan, açıklanma gereği duyulmamış olabilir, ama ben eksikliğini hissettim.) İsmi Mardou olan bu zenci kadın, daha ilk görüşte Leo'yu çok etkiliyor ve onunla yakınlaşmak istiyor. Şansı yaver gidiyor, Mardou'yu zaten tanıyan bir arkadaşının aracılığıyla, tanışıyorlar. Muhteşem bir aşk başlıyor aralarında, özgür ruhlarını ve diğer gayelerini rafa kaldırıyorlar, uzun gecelerde her şeyi bırakıp kaçmayı hayal ediyorlar, birlikte içiyor, barların altını üstüne getiriyorlar, kumsalda sabahlıyorlar ve tüm diğer arkadaşlarıyla birlikte sarhoş bedenleriyle, sarhoş hayallerin peşinde koşuyorlar... Ama başlangıçta Leo'nun kafasında Mardou ile ilgili tonla şüphe var. Başta zenci oluşu ve ailesinin bu sebepten onu kabul etmeyeceği, sonra Mardou'nun babasıyla ilgili problemleri ve tedavi olmasını gerektirecek derecede ciddi psikiyatrik rahatsızlıkları... Buna rağmen Mardou da, aslında diğerlerinden pek farklı değil. O da "kaybeden, aşağı tırmanan, uçurumdan atlayan" özgür bir ruh. Leo'nun Mardou'ya aşık olduğunu anlaması epey zaman alıyor, daha evvel hiç aşık olmadığı için bu durum da normal karşılanmalı. Bir gece rüyasında, Mardou'yu en yakın arkadaşı Yuri ile öpüşürken görüyor ve o rüyadan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmuyor.. Zaten şüpheyle dolu olan kalbini bir de kıskançlık duygusu kemirmeye başlıyor, bu durumu Mardou ile Yuri'nin birlikte çok eğleniyor olmaları, iyi anlaşmaları da tetikliyor. Karşılıklı yapılan ihanetler, Leo'nun eski rahatlığını kaybedişi, birlikte kurulan hiçbir hayalin gerçekleşmeyişini fark edişleri, aralarına buz gibi bir soğukluk girmesine neden oluyor. Sonunda ise Mardou, rafa kaldırdığı bağımsızlığına yeniden sarılıyor ve Leo hayatında yaşadığı tek aşkı da kaybetmiş oluyor.


Bu hikayede beni bu kadar etkileyenin ne olduğunu ifade etmek çok güç. Çok "gerçek" oluşu, belki de en büyük sebep. Jack Kerouac'ın bu aşkı, ya da buna çok benzer bir aşkı gerçekten yaşadığı ve Mardou gibi bir karakterle gerçekten en azından tanışmış olduğu, çok açık bir şekilde hissediliyor. Kendisinin diğer kitaplarını da zaman içinde okuyup inceleyeceğim kesin.

"Şimdi intiharın, yitimin, nefretin, paranoyanın denizinde kıvranan bir örtü... Girmek istediğim yer onun küçük yüzüydü ve girdim..."
"Erkekler çıldırmış; özü istiyorlar ama öz de kadın ama işte orada avuçlarının içinde ama onu orada bırakıp büyük soyut şeyler inşa etmeye koşuyorlar."
"Ah keşke onurlu bir acı olsaydı da utanç ve yitimin bu kapkara lağım çukurundan, gecenin bangır bangır ahmaklığından ve alnımın üstündeki zavallı terden başka bir yere koyabilseydim onu!"
"Mardou, Amerika'nın üzerinde koskoca cisimleşen yaşamın kollarında konuşmak için bir soluk almak üzere yüzünü kaldırdığında, karşısında bizzat babasının yüzü, giderek soluklaşan..."
"Ben bir yarış atını andıran kendi küçük özümü buldum ve o öz, zihinsel farkındalık."
"Eriyen şeylerden bir okyanustu halimiz, boğulmaktı, içinde yüzebilirdim; bütün o zenginlikten korktum, bakışlarımı çevirdim."
"Karanlık, ılık deliklere kaçıp acılarını yalnız başına yaşayan iki hayvan gibiyiz."
"Kalp radyomu güzel bir müzikle kırma, ey dünya!"
"Bir gün, orada olmasını istediğinde orada olmayacak, ışık sönmüş olacak ve sen yukarıya baktığında Heavenly Lane karanlık, Mardou ise gitmiş olacak ve tüm bunlar en ummadığın, en istemediğin zamanda gerçekleşecek."
"Sorma denize kara gözlü kadının gözleri neden tuhaf ve yitik..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder